14 Nisan 2010 Çarşamba

Diziden Parçalar...


Son günlerde Seprnatural'ı izlemeye başladım. Blog'a başladığım günlerde bu diziyi ne kadar çok sevdiğimden bahsetmiştim hatta.
Neyse efendim şu anda o dizinin 14. bölümündeyim ve müzikleri beni büyülemiş durumda. Şu nada bile o şarkıları indirmek için site arıyorum (A ha buldum!!)...

Bir kaç şarkıyı da önerelim bakalım beğeneceğinizi düşünüyorum =)
İyi dinlemeler...

* Guns N' Roses - Knocking On Heavens Door
* Kansas - Carry On My Wayward Son
* ACDC - Back In Black
* ACDC - Highway To Hell
* Lynyrd Skynyrd - Down South Jukin'
* Metallica - Wherever I May Roam
* Robert Johnson- Crossroads Blues

Seviliyorsunuz
<3>

9 Nisan 2010 Cuma

Hayaller...

Biraz da hayallerimden bahsedeyim size durmadan sorunlarımdan bahsediyorum off xD
Benim gerçekleştirmeyi en çok istediğim hayallerin balında İskoçya'ya gitmek geliyor.
Plan değil farkındaysanız hayal...
Neden? Çünkü İskoçya'ya gitmek benim için anca hayal olabilir...

2 seneden beri bende bir İskoçya'ya gitme, gezip görme isteği var. Neden olduğunu bilmiyorum ama galiba şu İskoç grupları dinlememden olsa gerek. Onları dinledikçe (özellikle Travis'i) bir gidip İskoçya havası alasım geliyor ama ben bu gidişle anca hava alıcakmışım gibi geliyor...

İskoçya hakkında neler biliyorum?? Hmm... Bir bakalım,
* Havası yağmurlu (Örn: Why Does It Always Rain On Me)
* Loch Ness Canavarı
* Tarih bakımından zengin
* 'Benimle misin İskoçyalı?' (Bu lafı çok duymaya başladım araştırsam iyi olur)
* Kilt denilen geleneksel kıyafetleri bir bakıma etekleri oluyor. (Hatta ek$i sözlükte okul eteklerinin İskoç eteklerinden esinlenilerek yapıldığı söyleniyor.)
* Aksanları İngiliz aksanına göre daha kaba (Bana göre daha kro)
* Macbeth romanının hastasıyım. Yine olsa yine okurum

Bu kadar bilmem bile yeterli benim için ama her istenilen şey olmuyor maalesef. Hayal kurmaktan başka birşey yapamayız naapalım...

Seviliyorsunuz
<3>

3 Nisan 2010 Cumartesi

Make Some Edebiyat (Part 2)

'Hani insanlar hayatı bir duruma benzetir ya. Kimisi hayatının denizdeki bir gemi olduğundan bahseder kimisi yaşamını bir tiyatro sahnesine benzetir. Hatta o tiyatronun oyuncuları da biz oluruz. Bense hayatı bir odaya benzetiyorum.
Basit bir tanım di mi?
Oda nedir ki? Duvarları, penceresi olan, zevkine göre döşenmiş bir mekandır oda dediğin. Sana aittir, kimse sana karışamaz bu alanda ama bir o kadar da sınırlısındır etrafındaki duvarlarla.
Benim tanımımdaki oda ise boştur. Hiçbir eşya yoktur senin kendi zevkinle seçtiğin ya da güneş alan bir penceresi yoktur içinde. Yalnızsındır bu odada kimse yoktur etrafında. Bu oda senin en ümitsiz olduğun, en yalnız kaldığın, en korktuğun anındır. Ne kapısı vardır senin çıkabileceğin ne de bir eşyası alıp da oyalanabileceğin. Yalnızca sen ve senin düşüncelerin vardır.
Bu odaya ancak tek bir eşya girebilir. Senin önünü açan, yalnızlığından kurtaran, ümitsizliğine sona erdiren bir ışıktır bu. İster gösterişli bir avize olsun, ister düz renkli bir masa lambası olsun ama bu ışıklar seni bu en çaresiz anında kurtarır. Yalnız bırakmazlar seni. Tıpkı dostların gibi...
Dost dediğin de değişkendir. Kimisi görünüşüyle, kimisi davranışlarıyla başkalarından ayrılır. Ama hepsi senin dostundur ve hayatında asla seni bırakmaz. Senin kararlarında yanında olurlar, ağladığında seni teselli ederler, sen mutlu olduğunda onlar da mutlu olur. Verdikleri tavsiyelerle bir bakıma aydınlatırlar hayatımızı. İşte bu yüzden bir ışıktır onlar bizim için...
Sizin odanızda ne kadar ışık olursa olsun bunlar hiçbir zaman sönmezler. Hep ilk günkü enerjileri vardır içlerinde. Onları yok edebilecek tek varlık sizsinizdir bu odada ve yok olan ışıklar bir daha geri gelmez...'

Bir haftadır bu laflar kafamın içinde dolanıp duruyor. Devamı gelebilir mi derseniz gelebilirdi ama sadece bu kadarı var kafamda. Nerden estiğini bilmiyorum ama galiba şu sınavların etkisi var. Umarım beğenirsiniz...

Not:'
ağladığında seni teselli eder.' bir dostum için yazılmıştır. Bir tek o vardı ağladığım zaman yanımda çünkü...

Seviliyorsunuz
<3>

1 Nisan 2010 Perşembe

Make some Edebiyat

Söylememe gerek yok ama malum: Sınav Dönemi...
Az önce Edebiyat sınavına çalıştım ve hocanın anlattığı bazı konular geldi aklıma...

Osmanlı da bür süre Lale Devri sürmüştü bilirsiniz. Osmanlı'nın en şatafatlı en gösterişli günleri. İşte o günlerdeki bir eğlenceden bahsetmek istiyorum size.
Kaplumbağaya mum dikme...

Evet okuyunca biraz saçma ve 'Yok artık' denecek durumda ama böyle bir durum varmış. Nasıl bir eğlence tarzıdır bu ya. 'Çırağan Sarayı'nın en güzide bahçesinde mum dikilen kaplumbağalar geziyor. O kadar mesudum ki(!)' Herkesde bir kafayı yemişlik varmış herhalde o zamanda. Tamam git eğlen alem yap herkece birşey demem ama böyle bir eğlence tarzı da ilk defa duyuyorum hayatımda.

Bir de şu var...
O dönemde ortaya çıkan isyanlarda Nedim adlı 'Zevki belli olmayan' (Gay miş bu adam) bir şair, isyancılardan kaçarken damdan düşmüş...
Adama bak damdan dama atlayarak koşuyor. Bu da bir ayrı zevk. 'Son bir defa eğlenelim' demiş herhalde...

Neyse efendim bu kadardı diyeceğim. Abuk subuk 'eğlenceler' aklınıza gelirse yazın bana...

Seviliyorsunuz
<3>