31 Ağustos 2011 Çarşamba

Eylül

Yarın 3 aylık mis gibi yaz tatilimizin bittiğini haber veren Eylül ayı başlıyor. Eylül iyidir güzeldir. Eylül bana hep yeni yıl başlangıcı gibi gelir. Aslında yeniyılı ocakta değil eylülde kutluyoruz gibi hissederim. Belki de okulların açılmasından dolayı böyle olur hani diyorlar ya 'Yeni eğitim öğretim yılı' diye. Ondan herhalde.

Eylül diyince benim aklıma genellikle sararmış yapraklar, kurumuş yapraklardan çıkan sesler gelir. Bir de yenilik gelir. aslında mevsim temasına bakarsak eskiler vardır ama bana göre eylül yeniliktir. Yeni bir başlangıçtır. Şu bahsettiğim okul açılışı yüzünden galiba. Eylül ayında rahatlarım ben. Yaz mevsimine bayılan biri değilim. Bunaltıcı sıcaklar, sıkıntı, ter, pis ıyy. eylül bunlardan kurtuluştur. Rahatlamadır, mutluluktur.

Bu ay için dilediğim şeylerden biri ayın güzel geçmesi. Yeni yıla nasıl başlarsan öyle geçer mantığındanım ben kusura bakmayın. O yüzden mutlu güzel dilediklerimin olduğu bir sene olsun...

Ahh ah arkadaşlarıma da kavuşucam ondan da mutluyum ben =))

30 Ağustos 2011 Salı

Benim bir arkadaşım var(dı). Yavrum herkesin kendisine özendiğini, herşeyi bildiğini sanırdı. Bildiğin havadaydı ama hiç birşey bildiği yoktu. Mesela bütün karşı cinslerin onu sevdiğini sanır ve hala sanıyor galiba. Neyse bu salağa bir laf ettim. Yazık ergene bağladı sen öyle yaptıysan ben de yaparım gibi.

Valla o kadar umrumdakiiii anlatamam böyle ağlıyorum falan. hı-hıı öyle. bir dert ettim kendime bunu anlatamam o derece.

22 Ağustos 2011 Pazartesi

*-*

1 hafta önce dershane açıldı. Hatta yazın kendimi kastım üst sınıfa çıkabilmek için ve çıktım.
Şöyle birşey var ki dershane açıldı, dersler başladı, günde 200 soru dayatılıyor, ama ben mutluyum halimden. Bıraksanız koşa koşa gidicem dershaneye o derece. Sınıfımdaki kişiler zaten geçen seneden tanıdıklarım, konuştuğum kişiler yabancılık da çekmedim geçen seneki gibi. Her tenefüs gülmekten karın kasımı ağrıtan bir arkadaşım var. Belki de o yüzden bu kadar mutluyum gülüyorum falan. Ama onun için koşa koşa dershaneye gitmem...
Neyse olaylar gelişsin size yazıcam güzeller. 'dershaneye koşa koşa gitme sebebim' ortaya çıkar nasıl olsa ;)

Ay hayat ne güzel...

16 Ağustos 2011 Salı

Bi keresinde Twitter'a şunu yazdım;
'Eski aklım olsa 'seni okulda gördüğüm, sana baktığım, seninle tanıştığım ve buluştuğumuz günü ' derdim. Belki...'

Tamam konuya açıklık getiriyorum.
O baktığım, tanıştığım, buluştuğum kişi şimdilerde baya lanet okuduğum bi insan. Bu yazıyı okutacağım kişinin en yakın arkadaşı da değil. 9. sınıfta başıma gelen bir salaklık, enayilik ve biliyorum ki o zamanlar bu kadar salak olmasaydım şu anda hayatıma gayet güzel sorunsuz mutlu mesut devam ediyorudum. Boş boş kendimi avutmuyordum falan. Amaaan neyse geçti gitti o günler lisede unutamadığım bir anım oldu hiç değilse...

bunu yazdığım zaman 'sivilce yapar' dediğim arkadaş da sevinsin. Çenemi sivilce bastı. Merak iyi değilmiş demek ki ya da ben kendim kaşınmışım sivilcem olsun diye :))

7 Ağustos 2011 Pazar

Ölünün Arkasından Konuşmaca

Hadi ben de o ergenlerden olmak istiyorum. Amy Winehouse öldü diye muhabbetini yapalım ehehe. Salağız çünkü.
Evet öldü diye burda yazı yazıcam ama 'Aa ben back to black'i biliyorum ne diyosooon' tarzı tiplerden de değilim asla. Bilen bilir nefret ederim.
Öhöm konumuza dönelim...

Amy Winehouse 23 Temmuz günü evinde aşırı doz aldığından ölü bulundu. Biraz üzüldüm. Amy Winehouse dinleyicisi değilim ama bir ara 'They try to make me go to rehab I say no no' diye mırıldanmışlığım var. 2-3 şarkısını da öyle dizilerde ya da filmlerde geçtiği için duymuşumdur. Onun dışında ne özgeçmişini biliyorum, ne de nasıl yaşadığını. Ben onu hep Belgrat konserindeki o içmiş, kafa olmuş haliyle Valerie söylediğini hatırlayacağım. Keşke konsere baştan çıkmasaydı.

27 yaşındaymış zaten bu yüzden Kurt Cobain, Jim Morrison gibi 27 yaşında ölen ünlülerle birlikte anılacak. Cenaze törenine hayranlarının ilgisi olmamış, müzik dünyasından kimse gelmemiş, kavga ettiği sevgilisi benim yüzümden diye üzgünmüş vs. diye haber yapıldı.
Sonra ne oldu?
Ekonomi hızlı bir düşüş yaşadı, cartcurt şirketi ABD'nin kredi notunu düşürdü, garson bir kız İngiltere başkanını tersledi vs. diye haberler çıktı.

Demek istediğim şu;
Ünlülerle ilgilenmek sadece öldüğü zaman gerçekleşen klasik bir olay haline geldi. 'Öldü mü? Tamam hadi gidip internetten şarkılarını indirelim, Facebook'ta 2-3 şarkısını paylaşalım. Yeter ona' mantığıyla ilerliyoruz son zamanlarda farkında mısınız?
Aynı şey Teoman için de geçerli. Ölmedi tamam ama müziği bırakıyor diye kendini pop kraliçesi gören, kıçını sallamaktan kendini alamayan tikiler bile Teoman paylaşıyor. Okulda ya da dershanede onların Serdar Ortaç dinlediklerini biliyorum ben be..

Değer vermeyi bilmiyoruz galiba. Ya da illa birini dinlememiz için başına bişi gelmesi lazım.
Hoşuma giden şey de Allah'tan İbrahim Tatlıses'e saldırı düzenlendiğinde millet onun şarkılarını paylaşmadı. Kendimi soğuturdum net aleminden.Yeminle.

Sezon Açılışını Yapalım (devam)...

Ha dün ne diyordum...
Bütün senemi ders çalışarak geçirmeyeceğim tabi. Kimse beni buna zorlayamaz kendim bile! Çünkü ben malımı biliyorum, sıkılıp çekmecedeki mp3'e gidecek o el. Ders bölünecek sonra 'Git ders çalıııış!' diyen sevgili iç sesim tekrar konuşacak kafayı yiyeceğim vs. vs. gider.
Bu sene nelerle uğraşmayı planlıyorum bunlardan bahsedeyim biraz da...
  • Yaz tatilimin bana öğrettiği en güzel şeylerden biri bilgisayardan film izlenmiyormuş. Bu sebeple ben de o taa zamanında bahsettiğim imdb 250 listesini attım gitti. Ama televizyonda o gece 10 ve 7 arası puan almış bir film varsa kaçırmam. Esir alırım televizyonu bütün kanal değiştirme hareketlerine karşı önlemimi alır yine de izlerim. Bari buna karışmayın...
  • İllüminati merakı sardı beni. Çoğunuz bunu Dan Brown'un kitaplarından ve çekilen filmlerinden duymuşsunuzdur belki. Vatikandır dindir, Yeni Dünya Düzeni'dir birçok şey dönüyor ortalıkta. Emin olun ben okudukça nelere şaşıyorum. Bir bilseniz aslında neler oluyor gerçekte siz de şaşırırsınız. Hatta şaşırmanız için size linki veriyorum; link
  • Bu kartlar 1995 yılında yapılmış bir kutu oyununun kartları. Ve öyle ki videoda da göreceğiniz bazı kartlar yaşanmış olaylar (9/11 gibi). Videoda gösterilmeyen bazı kartlarda Çin'deki nükleer sorun, ayaklanan halk (ki bunun Arapların 2011 başından beri yaptıkları ayaklanma olarak düşünüyorum), polisin üstün güç olması (eh buna örnek vermeme bile gerek yok) gibi olaylar da gösteriliyor. Dikkatinizi çekmek istiyorum kartlar 1995 yılında yapılmış. 'hadi be ordan' derseniz de size kalmış siz hala MTV'nin kıçı kırık Kim'lerini izler Paris'lerine özenir, televizyonun sizi yönlendirmesine izin verirsiniz.
  • Burda anlatamayacağım kadar uzun olaylar var aslında sizi okuduğum ve kopamadığım bi blog'a yönlendiriyim en iyisi bu olacak. İlk yazıdan başlayın adam akıllı anlarsınız konuyu.
    Okunması gereken blog bu yolda buyrun... Yazıların küfürlü olması kimse için sorun olmaz diye umuyorum. Burda 'aa küfür mü sevmem ben kötü o' diyen kişilerin arkadaş ortamında 'Nasıl koyduk x kişisine öheöhhe' diye muhabbet yaptığını biliyorum sorun değil o yüzden.
  • Müzik indirmeye ve dinlemeye devam edeceğim tabi. Bu sene okula yürüyerek gidecek olmam daha güzel olacak. Yolda yürürken rahat rahat müziğimi de dinlerim ohh keyif. Yolda gören arkadaşlara da laf yetiştirmem gerekecek arada ama olsun onları seviyorum ben olmadı bu şarkıyı dinlemem lazım diyip 16 dakikalık joker şarkılarımdan birini açıp bütün yol dinlerim onun da dırdırını çekmem. Tamam güzel fikir kenara yaziyim bunu.
  • Sinemadan kopmam onu da söylemem lazım. Bu sene galiba Kasım ayında Sherlock Holmes vizyona giriyor. Kaçırırsam üzülürüm ühü. Bir de olabildiğince 3 boyutlu ve güzel filmlere gitmeyi düşünüyorum çok eğlenceli oluyor seviyorum ben.
  • Arkadaşım bana
    'Bizim grupta bas gitar çalar mısın? *-*' dedi. Ben de
    'Tabiii çaalaaarıımmm ehheh =D' dedim. Sonra da
    'Ama ben bu sene sınava hazırlanmak zorundayım. Sizinle stüdyoya gelecek zamanı bulamayabilirim =/' dedim ve bir gruba dahil olup ünlü olma hayallerimi kenara koydum. Kısa bir süre için sadece...
Şu anda aklıma gelen başka birşey yok. Bütün sene için bana yetecek kadar atraksiyona gireceğim zaten. Bu yüzden görüşürüz..

6 Ağustos 2011 Cumartesi

Sezon Açılışını Yapalım...

1 aylık bir aradan sonra tekrar yazılarıma dönmeye karar verdim. bir bakıma da 'ilhamım' geldi...
Öncelikle bu 1 ayda neler oldu?
  • Lanet sözümden yine döndüm. Akıllanmaya pek niyetim yok benim galiba. Hep aynı şeylerden rahatsız olup her seferinde de duramıyorum. Aslında farklı oldu bu sefer. Hep aklımda saçmaladığı var, satışı var, başkasıyla konuştuğunu zannedip benim dedikodumu yaptığı sözler var. Zor olmuyor mal olduğunu hatırlamak. Bu nedenle akıllıyım ha bir de geçen seneye göre insaf büyüyelim biraz...
  • Ankara kaçamağından sonra Yalova kaçamağı da yaptım. Bahsederken sanki 'Miami'ye gittim ardından bir Havai yapıverdim' gibi oldu ama tabi alakası yok. Yalova'da geçen 2 haftalık internetsizlik bilgisayarsızlık arkadaş bulamam yalnızlık gibi süreçlerden sonra İstanbul'a geldim. Ohh dünya varmış.
  • Amele gibi arkadaşlarım olduğunu farkettim evet. Saçma salak konuşup bir halt olduklarını zannediyorlar ama ezik ezik okul koridorlarında gezdikleri zamanları bilirim ben. Yani diyeceğim bana sökmez. Bir de bilen bilir bana bişi yapan karşılığını bulur ben de sevinirim. Karmaya inandığım zamanlar bunlar oluyor işte...
  • Ben bir de Rock'n Coke'a gittim yarın bir gün onları da yazarım umarım...
Uğraştığım şeyler fazla değildi ama olsun yazmak iyi geliyor. Şimdi de bu sene içindeki planlara gelelim...
  • Bilmeyene hatırlatma yapmakta fayda var. Bu sene çeşitli ıvır zıvır kurumlarının bütün lise son öğrencilerine dayattığı sınavlara gireceğim. Zor olacak benim için, bu senenin zorluğunun da farkındayım. Bu nedenle derslere -psikolojik destek alacak kadar ağır olmamak şartıyla- yüklenmeyi planlıyorum. Moleküler biyoloji olmadı Biyomühendislik o da olmadı Genetik beni bekler çünkü. Abimin aç kalırsın oraya gidersen laflarına takılmak istemiyorum. Moral bozukluğu olmasını da istemiyorum daha baştan.
  • Dalları belirlemişken üniversite söylemesek ayıp olur. klasik olacak biraz ama İstanbul Teknik ya da Orta Doğu Teknik Üniversitesine gitmek istiyorum. Özel üniversite karşılayacak durum bizde hiç yok ama aranızda para toplayıp gönderirseniz süper olur açıkçası. Zaten özele gidersem yüzde 100 burslu giderim tamam ihtiyacım kalmadı paranıza.
  • Bir de özel üniversite ortamından bizi soğutan dizilere değinmek istiyorum. Bazen 500 puan yapıp Başkent ya da Acıbadem Üniversitesi'nde okuduğumu düşünüyorum. Sonra bir anda aklıma oradaki züppe çocuklar, baba parası yiyen altına Jaguar, Ferrari pahalı ne bulursa çekmiş erkekler, makyajdan ciltleri yağlanmış, mini eteğin en minisini giyme yarışında olan, ayakkabıya 1 milyar -pardon yeni parayla bin TL- verip bununla övünüp hava atan kızlar geliyor. O hayalden soğuyorum diyorum İTÜ iyidir. Zaten iyi orası tamam giderim ben.
  • İşte bütün bu güzel hayaller için benim ineğe bağlamam ders çalışmam hatta sıkı bir ders çalışma programına girmem lazım. Ama ben görüldüğü üzere burada size laf yetiştiriyorum. Hayır mutluyum ben halimden sorun değil. Benim de bir iç sesim var ve gecenin şu saatinde bile -ki saat 00:28- "Git ders çalııış!" diyor. Ocak ayında patlamazsam bu konuda emin olun ya kafayı yedim ya da gerçekten bu dediklerimi gerçekleştirdim ve size çatır çatır 9. sınıf anlatacak, matematiği halletmiş, fizik kimya ve biyolojiyi yalayıp yutmaktan öte yiyip sindirmiş bir kapasiteye gelmişimdir. Şimdi alkışlamayın o zaman alkışlarsınız...
"Bütün sene ders mi çalışacaksın insaf be kızım" der gibisiniz. Demeyin daha yapacaklarım çok ama ben de yol yorgunuyum. Bunu bir okuyun hele diğeri de gelecek. Bekleyin...

Ya da beklemeyin peh...